Etiketler
KARA KULE 4,5
Stephen King’in Kara Kule Serisi, en sevdiğim seri romanlardandır. Romanları, kahramanlarını, felsefesini anlatmaya başlasam zannediyorum sayfalar dolusu bir makale ortaya çıkacaktır. Seriyi merak edenler için internetten bir göz atmalarını falan tavsiye etmiyorum, direk ilk kitabı (Silahşör) alıp okumaya başlasınlar.
Serini son yayınlanan kitabı ancak olay akışı içerisinde 4. ile 5. kitap arasında geçen olayları konu alan Anahtar Deliğinden Esen Rüzgar, 2012 Kasım başında ülkemizde yayınlandı. Hemen okuma listeme aldım ve okumaya başladığımda iki günde kitap ellerimin arasında eiriyip gitti. Bir kez daha silahşörün yolculuğunu ve onun o geçip gitmiş dünyasını ne kadar özlemiş olduğumu fark etmemi sağladı. Kara Kule Serisi 7. Kitap olan Kule ile tamamlanmıştı. Yine de, bence, her iyi fantastik-kurgu kitabında olduğu gibi hem ana olayla hem de fantastik evrende geçen diğer olaylarla ilgili pek çok hikayeye açık bir dünya önümüze sunulmuştu. Dolayısıyla olayların anlatılmış bir sürecine dönmeyi, daha doğrusu Kara Kule yolundaki kahramanlarımızın anlatılmamış bir hikayesinin keşfedilmiş olmasını, tahmin ediyorum pek çok okur gibi ben de büyük bir memnuniyetle karşıladım.
Peki, Kara Kule 4,5 : Anahtar Deliğinden Esen Rüzgar, nasıl olmuş?
Yazının bundan sonrası sıkı okuyuculara daha çok hitap edecek gibi…
Roland ve Ka-Tet’in öyküsünü pekiştirecek, iç içe geçmiş iki hikaye (daha doğrusu üç) ile karşılaşıyoruz. Kara Ayaz ile karşılaşan Roland, Eddie, Susannah, Jack ve Oy eski bir binaya sığınıyor ve Roland onlara Kara Kule yoluna düşmeden, Gilead’taki gençlik yılları ile ilgili bir anısını anlatmaya başlıyor. Daha sonra Genç Roland’ı deri-değiştiren denen bir seri katilin peşinde görüyoruz ki bu da romana farklı bir boyut daha kazandırıyor gibi. Okumayanlar için sürprizleri de kaçırmadan Genç Roland’ın bir çocuğa, annesinin kendine anlattığı masallardan birini anlatmaya başlamasıyla Roland’ın ikinci, romanın üçüncü katmanı olan masalsı öyküye geçiyoruz. Hikayeler tek tek çözülerek bizleri Kara Kule yoluna geri getirse de artık Roland’ın geçip gitmiş dünyası ile ilgili daha fazla bilgiye sahip buluyoruz kendimizi.
Yer yer anlatılan hikayelerdeki temponun düştüğü ve yazarın da bir alışkanlığı olan bazı detaylara girip hikayeyi başka yerlere sürüklediği gözümüzden kaçmıyor. Özellikle Tim Ross’un hikayesi başlarda çok detaylı olmasına rağmen hikaye aktıkça hızlanırken biraz da masalın büyüsü ve dengesi kayboluyor. Aynı detayı arıyorsunuz ya da en başta neden bu kadar uzatılmış diye düşünürken buluveriyorsunuz kendinizi (ki serinin 5. ve bence en zayıf kitabı olan Calla’nın Kurtları‘nda da aynı tarz göze batıyordu). Roland’ın gençliğini anlatan ikinci hikaye ise en başta yükselttiği gerilimi adeta heba ederek çarçabuk çözülüveriyor. Tim Ross’un hikayesindeki inceliğin burada olmadığı göze çarpıyor. Roland ve Ka-Tet’in öyküsüne döndüğünüzde ve kitap nihayete erdiğinde ise takip eden kitapları alıp tekrar okuma dürtüsü benliğinizi sarıveriyor.
Anahtar Deliğinden Esen Rüzgar, serinin en iyi kitabı değil ancak en kötüsü de değil. Çoktan nihayete ermiş, anlatılmış bir hikayenin arasında geçen olayları anlatmak gerçekten cesaret isteyen bir hamle ve Stephen King’in bu konuda gerçekten başarılı olduğunu düşünüyorum. Oz’un büyülü diyarından (Büyücü ve Cam Küre) bizi alıp vahşi batının-robotların ve kurtların diyarı Calla’ya (Calla’nın Kurtları) geçerken arada bir köprü kurma konusunda başarılı, geçip gitmiş bu dünyada daha anlatılacak pek çok şey olduğunu bizlere kanıtlayan ve seri hayranlarını üzmeyecek bir kitap ortaya çıkmış. Hikaye temposunun da inişli çıkışlı olması zaten kaçınılmaz olduğundan ve hikayenin yer yer dağılıyor olmasının da zaten bir King tarzı olduğundan, bu gibi handikaplara memnuniyetle katlanıyoruz demek gerekiyor ve bize, tüm Kara Kule hayranlarına ya da Kara Kule’yle henüz tanışmamış ancak okuma listesine bu kitapları da almış tüm okuyuculara iyi eğlenceler demek kalıyor.
Ka bir tekerlektir…
Su istediğinizde su olacaktır…
İyi günler dilerim sai…
Bahadır İÇEL / Kasım 2012