Etiketler

, , , , , , ,

Hafta sonu bir gazetenin “Children Of Men – Son Umut” adlı filmin DVD’sini vermesi bahanesiyle ve filmi izlememiş üç beş arkadaş da bularak daha evvel izlediğim bu “modern başyapıtı” tekrar izleme şansı buldum. Alfonso Cuaron’un muhteşem yönetmenliği (dakikalarca kesmesiz süren sekanslar, adeta ekrandan çıkan bir atmosfer, insanlık yok olurken her sahnede gözümüze çarpan hayvanlar, politik terör göndermeleri vs.) ve etkileyici P.D. James’in etkileyici kitabı ile bence değeri yeterince  bilinmemiş bir film Son Umut (an itibarıyla imdb’de ilk 250 arasında olsa da… )

2027 yılında artık üreyemeyen insanlığın son umudu olan hamile bir kadının yarattığı çatışmanın etrafında insanlığın günahlarını, kendini yok etme becerisini ve birazcık da dinsel dokundurmalarla kader-şans ikilemini sorgulayan filmin müzikleri de bir o kadar yürek hoplatıcı. Biraz bilimkurgu, biraz aksiyon, biraz da dramanın hoş bir sentezinden oluşmuş Son Umut (Children Of Men) tüm sinema severlere tavsiyemdir.

Tam bu filmin çarpıcı etkilerini hissederken biraz ironik ve komik bir “alternatif ütopya ya da distopya” ile kendimizi açmak için Invention of Lying (Yalanın İcadı)’i izledik. Ricky Gervais’in (bilenler Extras isimli diziden hatırlarlar) yazdığı, yönettiği ve baş rolünde oynadığı Yalanın İcadı’nda ise kimsenin yalan söylemediği/söyleyemediği/söylemeyi bilmediği bir dünya var. İnsanların birbirlerinin yüzlerine karşı çirkinliğini, öfkesini ya da ezikliğini kolayca itiraf edebildiği mutsuz insanların dünyası bu “gerçeğin” dünyası. Bir patronun çalışanına kovmak istediğini, sekreterin patronuna iş yapmadığını, karı kocanın birbirine artık aynı yatağa girmek istemediğini anında itiraf ettiği bir yandan çok doğru, bir yandan da çok yanlış gelen bir  dünya… Peki kimsenin yalan söylemediği bir dünyada yalan söyleyebilen bir adam ne olur? Dünyanın en zengin adamı mı, bir peygamber mi yoksa kimsenin umursamadığı bir deli mi?

Yalanın İcadı yüzleri gülümseten ve bir o kadar da düşündüren, özellikle din kavramının üstüne gidip aslında inancın koca bir yalan olabileceği teorisini sunan eğlenceli bir seyirlik. Hele ki Jennifer Garner, Rob Lowe gibi yüzü komediye yatkın oyuncular ve küçücük ilginç rollerde karşımıza çıkan Edward Norton ile Philip Seymour Hoffman da cabası…

Anlayacağınız bu aralar distopyalarda kayboldum… Yakında bir distopya da ben çıkarırsam şaşırmayın olur mu?