Etiketler

,

Ah Şu Amerikan Dizileri

Benim gibi 80’li yıllarda ve sonrasında çocukluğunu yaşayanların birlikte büyüdüğü en önemli araçlardan biri televizyon. Hatta televizyon ve bilgisayar çağı çocukları olmadan evvel sokaklarda misket peşinde koşup bisikletlerimizle yarış yaptığımız dönemlerin sonuncusu herhalde bizimki. Televizyonla çocukken, bilgisayarla ise ergen döneminde karşılaşmış olduğumuzdan, adeta birer uzaylı icadı gibi hayatlarımıza giren bu nesnelerin hayatlarımızda bilimum büyüleyici etkileri olduğu da yadsınamaz. Eminim çoğumuzun bu hususta pek çok eşsiz anısı da vardır. Benimkisi evimize ilk renkli televizyon geldiğinde bütün gün ve gece uyumayıp o vakit sadece TRT1 ve TRT2’den ibaret olan kanalları gece kapanış dahil seyretmemle ilgili.

Çizgi film saatlerinde, Susam Sokağı, Cumartesiden Cumartesiye gibi çocuk programları saatlerinde eve koştuğumuz zamanları, ergenlik dönemine girdikten sonra (özellikle özel kanalların da peyda olması ile birlikte) çok iyi fark etmesek de yabancı diziler ile değiştirmeye başladık. Amerikan dizileri, Brezilya dizileri (çoğu anne zoruyla takip edilen…) ve elbette ki daha geç dönemde ortaya çıksa da günümüzde tartışmasız izlenme üstünlüğünü sağlayan Türk dizilerimiz. Ancak seksenlerin sonu ve doksanların başında, bizim dizi sektörümüzün daha gelişmeye başlamadığı o dönemlerde piyasaya hakim olan ve Holywood’un da etkisiyle tartışmasız üstünlüğünü günümüzde sürdüren Amerikan dizi sektörü sadece bizde değil tüm dünyada kalıcı etkiler yarattı. Kendi kültürlerinin sevimli bir pompaları olmalarının yanı sıra, rüyalar ülkesi Amerika’yı da daha sempatik ve daha ilginç göstermeyi başaran diziler çoğu zaman hayal gücünü zorlamaktan çekinmeyen, film sektörünü bile geride bırakabilecek denli ürünler ortaya koymaya muktedir oldular.

Çoğunu sevmesek de, basit bulsak da dönüp baktığımızda mutlaka zevkle ya da merakla takip ettiğimiz birkaç Amerikan dizisi olduğunu görüyoruz. Bu dizilerin bizlerin dünyaya bakış açımıza, olaylara yaklaşımımıza dair ne etkileri oldu bu tartışmayı psikologlara bırakalım ve bizim ekranlarımızdan ya da dünden bugüne dünya dizi furyasından nasıl diziler geldi ve geçti gelin birlikte bir göz atalım. Sizler için blogumda çok kapsamlı ve detaylı olmasa da birer ikişer cümle ile dünyaya göz kırpmış Amerikan dizileri yolculuğuna çıkaracağım, bazısını hatırlayacak, bazısına ise burun kıvıracaksınız ama daha sonra farkedeceksiniz ki takip ettiğiniz bir dizi kendiniz hakkında size büyük ipuçları verecek…

 

Ah Şu Amerikan Dizileri: Quantum Leap

Türkiye’de hangi isimle yayınlandığını hatırlamıyorum ancak zannediyorum ki size hani şu zamanda yolculuk yapıp çeşitli insanların bedenlerine giren garip doktorumuz ve onun sadece görüntüden ibaret “artificial” dostunun maceraları desem hepiniz bir “Haaa, bir keresinde kadın, bir keresinde zenci falan da olmuştu!” deyiverip hatırlarsınız mutlaka. Bilim adamı dostumuz  Sam Beckett bir kaza sonucu zamanda yolculuğa başlamıştır ve bedenden bedene atlayarak kendi zamanına geri dönmeye çalışmaktadır. Her seferinde kendini başka bir vücudun ve maceranın içinde bulan kahramanımızın o vücuttan kurtulmak için yapması gereken ise tarihi kayıtlara uygun şekilde olduğu kişinin rolünü üstlenmektir. Amerika’da beş yıl boyunca yayınlanan, 1989’da başladığı için seksenli yılların son incilerinden biri olarak tanımlayabileceğim eğlenceli, çeşitli zamanlarla ilgili bilgiler veren ve yaratıcı fikirlerle dolu bir diziydi.

Aklımda en çok kalan sahneler ise Sam’in ne zaman aynaya baksa kendini başka biri olarak gördüğü ama bizim onu kahramanımız olarak gördüğümüz anlardı.